23 Ocak 2009

Sıraya Girelim

Bir dizi halinde geçen zamanda, başlıca iki grup tanırım. Sıraya girenler ve sıraya sokanlar.

Sıraya sokanlar, hayatın akışını belirleyen etkenlerdir. Onların müdahalesi olmadan, hiçbir yere gelemezsiniz. Bir okula girmek istiyorsanız, sıralamaya alanların hedefini tutturmalısınız. Bazen de önemli kişileri tanımanız, sizin önde başlamanıza yardımcı olur. Genelde adam kayırma olarak bilinen bu tez, nefes aldığınız sürece işe yarar. Ama iş teorikten pratiğe geldiğinde, ateşe ilk atlayan o olur ve destekçileri de bu alevden payını alır.

Sıraya girenler, bir el ateş edildikten sonra hedefe varmak için tüm enerjilerini harcarlar. Hazırlıklısız yakalananlar, nefesini tamamen tüketerek kozlarını ortaya koyar ve kaybeder. Çünkü sadece tek hakları vardır ve onu da kullanmışlardır. Bunun yanında önceden hazırlananlar, ilerisi gerisine bakmadan emek harcar. En son yapacağı şey ise, başlangıç yerine tekrar geri dönmek olur. Ondan sonraki adımları daha kararlı olduğundan, yolun sonundaki ışıktan nasibini alır.

Geçen gün bir bankaya gittim. Fatura ödemek için numara almak istedim. Maalesef bankanın müşterisi olmadığımdan, ikinci sınıf düğmesine basmıştım. Sıralamaya bir sıfır yenik başladığımdan, gelip geçenlere seyirci oldum. Yaklaşık bir saat kadar sonra, amacıma ulaşmıştım ama zamanla yarışırken tükettiğim enerjiyi kazanmam, zor olmuştu. Demek ki, liderlerinden kartınızı almamışsanız, içeriye girmeden önce tekrar düşünmeniz gerekirmiş. Bu nedenledir ki, otomatik ödemelerin taraftarı olmayı kabul etmişimdir.

Çokça bahsediyorum ama sıralamada en güzel örnek, bankalardır. Çünkü ortadaki şey paradır ve yaşamak için onu değerlendirmek durumunda kalırsınız. Eğer siz içeriye girmiyorsanız, bunun sorumlusu olarak ilk gişedekiler yargılanacaktır, sıraya sokanlar değil. Eğer içeriye giriyorsanız, bazı şeyleri anlamalısınız. Düğmeye bastığınızda gördüğünüz rakamla, yanıp söken ışıklı tabelalar arasındaki mesafe, sizin zamanınızı belirler. Surat asmanın ya da ortalığı kaldırmanın size faydası olmaz.

Bizler sıraya girmeyi beceremedikçe, sıraya sokanlardan bir şeyler beklemek boşuna olacaktır. Müşterilerle ilişkili olarak çalıştığım bir firmada, onların neden beklemeyi öğrenemediklerini düşünmüşümdür. Firmanın alacağı önleme bakmadan, özel doktorların yaptığı hazırlıkları örnek aldım. Önceleri konumuzla ilgili birkaç dergi, sonra da konumuz dışı birkaç dergi getirdim. Bazen de çok beklemek zorunda kalacakları durumlarda, sonra gelmeleri konusunda uyardım. İnsan olana yaramıştı söylediklerim, bu sıfatın dışındakileri ise çılgına çevirmişti. Çünkü bekleten, işimi yapmaya aciz olan benden kaynaklanıyor olduğu düşüncesindeydi. Ben ya da başkası, müşteri karşısında bekletmeyi hiçbir zaman sevmeyeceğimiz ortada. Ne kadar bekleyen olursa, siz de o kadar gerilirsiniz zaten. Bu nedenle sizden beklenen, en yumuşak havanın korunmasıdır. Elinizden geleni yaparsınız, sonrasında beklemeye başlarsınız. Olumsuz sonuçların da her zaman var olabileceğini unutmamak lazım.

Bunun yanında, gişe başında bekleyenlerin intikamı diye bir şey vardır. Birinci intikam, başka bir yere gittiklerinde, kendisine yapılanları masumlara ödetmektir. Siz bu işi başardığınızı düşünüyorsanız, karşınızdakine de öğretmeye kalkarsınız. Söylenenleri işitmişsinizdir “ben böyle yapmıyorum ama” “eşek gibi de yapacaksınız, işin bu” “başka eleman yok mu burada”.

Doğumdan ölüme kadar hepimiz bir sıradayken, bu acele niye?

En güzel sıralamayı kuşlarda yakalamışımdır. Özellikle göç edenlerde lider olan sıralamacının peşinden, onun belirlediği çizgiden hiçbiri şaşmaz. Nereye gidileceğini en öndeki belirler. Lidere olan güvenleri, yaşamalarını sağlayacaktır. Çünkü kuşlar, bir adım öne geçmek için öndeki grubu ezmenin mantığını öğrenmemişlerdir. En arkadakinin bile, neden sonda olduğu gibi bir düşüncesi yoktur. Çünkü gidilecek yer aynıdır, önemli olan öndekinin çizeceği yoldur.

Emre Türker

picture: deviantart

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder